Sanatçı Gülşen’in dört ay evvel verdiği konserinde imam hatiplilerle ilgili kurduğu cümle kamuoyunda tartışılmaya devam ediyor. Gülşen, kelamları nedeniyle “Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik’ kabahatinden hakkında yakalama kararı çıkarılarak tutuklandı. Gülşen’in tutuklanmasının akabinde yansılar arka arda geldi. Kararın akabinde ilahiyatçı Cemil Kılıç, imam hatipli muharrir Fatma Yavuz, emekli müftü Gani Aşık ile ilahiyatçı Şahin Filiz Cumhuriyet’e değerlendirmelerde bulundu.
DEĞİŞTİRME ÇABASI
– Cemil Kılıç: Müzikçi Gülşen’in kelamları arkadaş ortasında yapılmış bir espri üzere anlaşılıyor. Kendisine yönelik espri yapılan kişinin de bundan pek rahatsız olmadığı anlaşılıyor, reaksiyon göstermediği görülüyor. Latife için büyük bir reaksiyon gösterilirken öbür tarafta açıkça katliam daveti yapanlara, namaz kılmayanlar öldürülebilir diyenlere, oruç tutmayanlar sopalanabilir diyenlere, laikler beyin özürlü-beyinsiz diyenlere hiçbir süreç yapılmıyor. Adalet kavramına yönelik bir ümitsizlik büyüyor. Burada öbür bir gaye kelam konusu. Var olan birtakım ıstıraplar bu bahis mazeret edilerek gündemden kaçırılmak isteniyor. Maide Müddeti 8. ayette, “Bir topluluğa olan kininiz sizi onlar hakkında adaletsiz davranmaya sevk etmesin. Adil olun” der. Dini hislerle hareket ettiğini söyleyen bu şahıslar, Gülşen’in kelamlarından rahatsızlık duysa bile bu türlü adaletsiz bir uygulamaya yol açılmamalıydı.
– Gani Aşık: Ben de kısa bir mühlet imam hatipte okudum. Sanatçı Gülşen’in bu bölüme yönelik kelamının hem yanlış hem de kastını aşan bir tabir olduğunu düşünüyorum. Ne var ki dört ay evvelki bir olayı güncelleyip, sanatkarın tutuklamasını anlamak mümkün değil. Hukukçular, bu tıp bir kelamın tutuklamayı gerektirecek bir cürüm niteliği taşımadığında neredeyse hemfikir. Şeriatçı çekirdek kitleyi siyasi İslamın pençesinde tutmanın amaçlandığı açık. Bilinen pek çok kararıyla iktidar mensuplarının cürüm sürece özgürlüğünü teminata alan yargının, “namaz kılmayanların öldürülebileceği” zırvasına bile kulaklarını tıkaması ve gözlerini kapaması, yaklaşan seçimlerde Diyanet üzere, AKP’nin safında yer tutacağından dertliyim.
“HEDEF HALİNE GETİRİLDİ”
– Fatma Yavuz: Bu bahsin ihtimamla seçilmiş bir seçim çalışması olduğunu düşünüyorum. Bilhassa Gülşen üzere bir figür seçildi. Muhafazakâr toplulukta evvel şeytanlaştırıldı, gaye haline getirildi. Gülşen mağdur olduğunda ömür stili, giysi kuşamı üzerinden mağduriyetinin görmezden gelinmesi amaçlanıyor. “O zati bu türlü giyinen bir kadın” diyerek tutuklanmasına karşı verilecek vicdani reaksiyonlar düşürülmeye çalışılıyor. Gördüğümüz kadarıyla seçim stratejilerini yeniden kutuplaşmalar üzerinden kuracaklar. İnsanlara artık tek vadedebildikleri şey, “Dinimize, imanımıza biz sahip çıkarız, onlar gelirse imam hatipleri kapatır başınızı açtırır’” üzere çiğnenmiş sakızlar.
“ADALET İKİLİ STANDARTI KALDIRMAZ”
– Şahin Filiz: Onlarca şenliğin tarikat ve cemaat etraflarının baskılarıyla iptal edilmesi ile Gülşen’e yönelik haksız yansılar ortasında manidar bir bağlantı olduğu anlaşılıyor. Gülşen üzerinden kurmaca bir reaksiyon tufanı oluşturulması, Türkiye gündeminin sıkıntılarını bir kurgu yoluyla karartmak emeline yönelik olduğu algısı oluşmuştur. Olay gerçek olsa bile bunun cezası gözaltı ya da tutuklama değil hakaret davası açmaktır. Bu davanın tarafı da Gülşen’in gitaristi olmalıdır. Bu türlü bir şikâyet yokken resen gözaltı verilmiş olması Türk adaletini yaralayıcı bir karar olmuştur. Kaldı ki, içinde Cübbeli’nin de bulunduğu bir kısım cemaat mensupları ‘çocuklarınızı imam hatiplere ve ilahiyatlara göndermeyin, oralardan din sapkını çıkıyor’ biçimindeki açıklamaları hakkında rastgele bir gözaltı ya da inceleme de olmadı. Pekala adalet ikili standardı kaldırır mı? Gülşen, aleni ve kasıtlı hakaret etmemesine karşın, erdemlice özür dilemekten çekinmemiştir. Pekala cemaatler özür diledi mi? Hayır, o halde tıpkı gözaltı münasebeti onlara neden uygulanmıyor?
